reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam

CHP’DE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN YARGIYI TANIMIYORUZ’A SAVRULMA

Yayınlanma Tarihi : Google News
CHP’DE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN YARGIYI TANIMIYORUZ’A SAVRULMA
reklam

CHP İstanbul İl Başkanı ve İl Yönetiminin, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen karar ile tedbiren görevden uzaklaştırılmalarının ardından gerek Özgür Özel gerekse Özgür Çelik panik içinde, hamasete dayalı açıklamalarla tutum belirlemeye çalıştılar.

Her ikisininde söylemlerinde ki ortak nokta, yargının siyasallaştığı, bu kararın CHP’ye karşı bir kumpas olduğu, mahkeme kararını tanımadıkları ve il yönetiminin görevine devam ettiği yönündeydi. Bu tavır, aslında yeni bir duruş değil, geçmişin tekrarı. Yolsuzluk soruşturmaları ve tutuklamalar karşısında da aynı refleks sergilenerek, “yargı siyasallaştı” söylemiyle süreçler geçiştirildi.

Her olayda yargıya duyulan güvensizlik dile getirilerek Yargı kararları yok sayılsa da; soruşturmalar bir şekilde yürüdü , tutuklamalar gerçekleşti, değişen bir şey olmadı.

Sol düşünce hattında olan ana muhalefet partisinin, bir mahkeme kararını eleştirmesi, yanlış bulması doğaldır ancak “mahkeme kararını tanımıyoruz” ifadesi, doğrudan hukukun üstünlüğü ilkesini savunan partiye yakışmaz. Bu tavır CHP’nin tarihsel misyonu ile de çelişir. Cumhuriyet Halk Partisi, kuruluşundan bu yana, özellikle de AKP iktidarına karşı verdiği mücadelede, her daim hukukun üstünlüğünü savunduğunu iddia etmiştir.

Ne var ki son yıllarda CHP yönetiminin, AKP’nin yıllardır sergilediği tavra benzer şekilde, siyasi çıkarına uymayan mahkeme kararlarını yok sayma yoluna girmesi, kaygı verici bir biçimde kurumsallaşan bir parti davranışına dönüşmüştür. Bu durum yalnızca CHP’nin kimliğine gölge düşürmekle kalmamakta, aynı zamanda toplumun partiye ve siyasete duyduğu güveni de zedelemektedir.

Bugün yargının bağımsızlığı zaten yoğun biçimde tartışılırken, CHP’nin de “Hukukun Üstünlüğü “ ilkesini görmezden gelerek, yargı kararlarını yok sayan bir çizgiye savrulması, kısa vadede parti tabanını konsolide etse de, orta ve uzun vadede toplumda hukuki güven bunalımını derinleştirerek Türkiye’nin demokratik geleceği açısından tamiri zor bir tahribatı yaratacaktır.

Nitekim dün yaşanan Gürsel Tekin’in jet hızıyla partiden ihraç edilmesi CHP nin “Hukukun Üstünlüğü” ilkesinden saptığının en çarpıcı somut bir örneği oldu. Yalnızca iki saat içinde, parti içi mevzuat ve savunma hakkı yok sayılarak, bir disiplin ihlali dahi bulunmamasına rağmen ihraç kararı verildi. Bu süreci kamuoyuna ilk aktaran kişi bizzat Genel Başkan Özgür Özel oldu. Açıklamasına göre MYK, tedbirli ihraç istemiyle Tekin’i Disipline sevk etmiş, YDK da aynı hızla ihraç kararını vermiştir. Bu tablo, bir Afrika’da ki bir “muz cumhuriyetinde” dahi görülemeyecek bir hukuk anlayışını sergilemiştir.

Çok eleştirdiğimiz 12 Eylül Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde bile sanıklara en azından kısmi savunma hakkı tanınmış, kararlar temyize açık olmuştur. CHP’nin bugün geldiği noktada, bu en temel hukuk prensiplerinin bile hiçe sayılması, partinin tarihsel iddialarıyla ve hafızası ile örtüşmemektedir.

CHP’nin en zayıf olduğu alanlardan biri ne yazık ki artık hukuktur. Hukuk, partide çoğu kez hukukçu olmayanların tekelinde yürütülmekte; mesleği avukatlık olanlar ise, hukuki değerlendirmelerini objektif ilkelerden ziyade siyasi konjonktüre ve partiyi yönetenlerin arzularına göre yapmaktadırlar. Parti içi hukuk sistemi böyle olunca da dosyaların somut hukuki yönü görmezden gelinmekte, kamuoyuna yalnızca hamasi açıklamalar sunulmaktadır.

Güvenilmeyen bir yargı karşısında siyasetin elinde güçlü bir enstrüman kalmaz. O nedenle CHP’nin, Türkiye’nin demokratik geleceği için sahip olduğu en büyük gücü, yani hukukun üstünlüğü ilkesini asla zedelememesi gerekir. Çünkü gerçek ana muhalefet sorumluluğu, günü kurtaran söylemlerde değil; ilkelere bağlı, tutarlı ve güven verici bir siyaset anlayışında saklıdır.

Av. Emin Vahap Şimşek

reklam