

Özgür Özel’in bugün Cuma Namazı çıkışı yaptığı açıklamalar yine bir parti liderinin sorumluluğundan çok bir savunma avukatının açıklamaları gibi oldu.
İmamoğlu’na yönelik yolsuzluk soruşturmalarını bütünüyle “siyasi operasyon” olarak tanımlamaya devam etti.
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da girdiği 4 seçimi üst üste kazanmış olmasını da soruşturmaların sebebi olarak gösterdi.
Özgür Özel, dosyadaki tanık, şüpheli , itirafçı olan şüphelilerin anlatımlarını , mali verileri ve dijital delilleri hiçbir biçimde görmeden ve tartışmadan tümden iddiaları ret etmeyi partinin politik savunma stratejisi haline getirdi.
CHP’nin 100 yıllık kurumsal hafızasında unutulmayan ve asla taviz verilmeyen bir ilkesi var o da “Kamu yararını kişisel sadakatin ve menfaatin önünde tutmak. ”ilkesidir.
Son bir yıllık siyasi süreçte Genel Başkan ve parti yönetiminin söylemlerine baktığımızda bu ilkenin , partinin kurumsal hafızasında giderek silikleştiğini görüyoruz. Bir belediye başkanı hakkındaki iddialar ne kadar siyasi görünürse görünsün, CHP gibi köklü bir partinin genel başkanı delilleri tartışmadan, “Biz inanıyoruz, o masumdur” diyorsa, artık ortada siyasetten ya da kurumsal bir partiden değil, şahıs merkezli bir inanç kültüründen söz etmek gerekir.
Özgür Özel’in bugün kullandığı argümanlar, hukuk ve siyaset dilinden çok, duygusal bir mağduriyet anlatısına dayanıyor. Özgür Özelin , “diploması iptal edildi”, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı engellenmek isteniyor”, “Casusluk soruşturması siyasidir”, “560 milyarlık yolsuzluk iddiası temelsiz.”gibi söylemlerine baktığımızda hepsinin tek ortak noktasının “inkâr” esasına dayanmaları olduğunu görüyoruz. Bu anlatımlarda, savunmayı güçlendiren hiçbir hukuki delilden bahsedilmediği gibi , iddiaları çürüten soruşturma dosyasına dair somut bir bilginin de verilmediğini görüyoruz.
CHP’ nin , İsmet İnönü’nün devlet adamlığından başlayıp Ecevit’in “halkçılık” anlayışına kadar uzanan siyasi sürecinde, “temiz siyaset, hesap verebilir yönetim ve kamu malına el uzatmama” ilkeleri hayat bulup gelişti.
Bu ilkelere sahip CHP aynı zamanda halkın güvenini kazandı ve iktidar karşısında da yine halkın güvencesi oldu ancak bugün ise yolsuzluk soruşturmaları ile parti bu vasıflarından hızla uzaklaşan bir parti görünümüne dönüştü. Parti de, sadece İmamoğlu soruşturmaları değil diğer Belediye Başkanları hakkında ki benzer yolsuzluk soruşturmalarında da aynı refleks sergilenerek , “Her şey siyasi, hiçbir şey hukuki değil ” denilerek toptancı inkâr tavrı devam ettiriliyor .
Gerçekte olması gereken kurumsal vicdanı temsil sorumluluğuna bağlı olarak Genel Başkanın iddiaların üstünü örtmemesi aksine, “bizim içimizde kim yanlış yaptıysa, hukuk önünde hesap verir” demesidir. CHP Genel Başkanının görevi, halkın ve partinin vicdanına tercüman olmak olmalıdır.
Bir belediye başkanının savunma hattına siper olmak CHP Genel Başkanına yakışmaz. Özgür Özel’in bu tutumu, halkın gözünde CHP’yi, adaleti savunan değil, “suçu ve suçluyu koruyan bir partiye dönüştürme riskini taşıyor.
Oysa ki siyasi liderlik dostlarını değil doğruları korumakla olur. Sonuç olarak, Özgür Özel’in bu meselede izlediği siyasi strateji, hatalarla dolu olup yargı süreçlerine yön verme çabası, kamu zararını önemsizleştiren söylemleri ve mağduriyet algısı üzerinden kurduğu manipülatif dil, hem partinin kimliğini hem de kamu vicdanını zedelemektedir.
Artık mesele İmamoğlu değil, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi ahlaki pusulasını koruyup koruyamayacağıdır. CHP , yüz yıllık tarihinde baskılara boyun eğmeden “temiz siyaset” anlayışını kesintisiz olarak her dönem savunmuştur. O nedenle, dostluk hatırına susmak değil, halkın hakkı için ısrar etmek gerekir.Çünkü halk, dürüst olanı unutmaz ama yolsuzluğu yapanı da, onu savunanı da affetmez.


