reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam

Siyaset ve Ahlaksızlık: Türkiye Gerçeği

Yayınlanma Tarihi : Google News
Siyaset ve Ahlaksızlık: Türkiye Gerçeği
reklam

Bir ülkenin çürümesi sessiz başlar. Kimsenin duymadığı bir imza, görmezden gelinen bir haksızlık, “bana dokunmayan yılan” misali bir suskunlukla büyür, serpilen bir çınar gibi kök salar. Türkiye’de siyaset bugün tam da bu sessizliğin, bu suskun ahlaksızlığın üstüne kurulmuş durumda.

Siyaset, özü itibariyle toplumu yönetme sanatıysa, ahlak da bu sanatın çerçevesi olmalıydı. Ancak bizde siyaset artık bir “yönetme” değil, “yağmalama” pratiğine dönüştü. Kamu malı, bir zamanlar “emanet” olarak görülürdü. Bugünse “ganimet” muamelesi görüyor. Devlet ihaleleri, kamu arazileri, kadrolar — her şeyin üstünde bir paylaştırma, bir yakınlık ekonomisi hâkim. Liyakat, çoktan mezara gömüldü; sadakat ise mezar taşına kazınan tek kelime oldu.

Yolsuzluğun Normalleşmesi

Yolsuzluk artık bir suç değil, bir beceri olarak algılanıyor. “Çalıyor ama çalışıyor” sözü, toplumsal vicdanın çöktüğü anın itirafıdır. Bu cümle, aslında sadece siyasetin değil, halkın da ahlaki pusulasını kaybettiğinin göstergesidir. Çünkü bir toplum, hırsızlığın karşılığında yol, köprü ya da yardım beklemeye başladığında, artık kendi ahlakını rüşvete vermiş demektir.

Yöneten çaldıkça susan, sustukça pay alan bir düzen kuruldu. Küçük memurdan büyük bakanlığa kadar herkesin elinde “benim hakkım” diye adlandırdığı bir menfaat torbası var. Adaletin terazisi de çoktan bu torbaların ağırlığı altında eğilmiş durumda.

Adaletin Ölümü

Bir ülkede mahkemeler bağımsız değilse, o ülkede hırsız da, zalim de korkmaz. Bugün Türkiye’de adalet, iktidara yakınsan hızla işler; uzaksan sürünür. Birinin dosyası jet hızıyla düşerken, diğerinin dosyası yıllarca rafta tozlanır. Bu, sadece hukuk sisteminin değil, toplumun ruhunun da çürümesidir. Çünkü adaletsizlik, sadece mahkeme salonlarında değil, insanların birbirine bakışında başlar.

Ahlakın Siyasetten Kovuluşu

Bugünün Türkiye’sinde siyaset, artık ideolojiler üzerinden değil; çıkar grupları, cemaatler, şirketler, klikler üzerinden şekilleniyor. “Kimin yanında duruyorsun?” sorusu, “neye inanıyorsun?” sorusunun yerini aldı. Dürüst siyasetçi ya komik bulunuyor, ya da dışlanıyor. Çünkü sistem, temiz kalmaya değil, kirli oyunu iyi oynamaya teşvik ediyor.

Bir zamanlar siyaset “hizmet kapısı” olarak anlatılırdı; şimdi “geçim kapısı” oldu. Bu fark, ahlaksızlığın kurumsallaşmasının en net göstergesidir.
Kamu yönetimi artık bir kamu hizmeti değil, özel bir çıkar düzenidir. Halkın parasıyla halka yabancı saraylar yükseliyor, adaletin kapısında fakirler eziliyor, liyakatliler işsiz kalıyor.

Toplumsal Sorumluluk

Ancak bütün suçu siyasetçiye yıkmak da kolaycılıktır. Bu çürümeye halk da ortak oldu. Hakkını aramak yerine susan, adalet talep etmek yerine “nasip” diyen, hırsıza karşı çıkmak yerine “bizimkiler çalıyor” diyerek sahiplenen bir toplum olduk.
Siyaset, halkın aynasıdır. Aynadaki çirkinliği değiştirmek istiyorsak, önce kendimize bakmayı öğrenmeliyiz.

Son Söz

Ahlak, bir toplumun sigortasıdır. Sigorta yandığında sistem bir süre daha çalışır, ama sonunda yangın her yeri sarar. Türkiye bugün o yangının içindedir. Bu yangını söndürecek olan yeni bir parti, yeni bir lider değil — yeni bir vicdandır.
Ve o vicdan, ancak korkusuzca “bu düzen yanlış” diyen insanların omuzlarında yeniden yükselebilir.

YZ

reklam