reklam
reklam
DOLAR 32,2687 % -0.31
EURO 34,8392 % -0.12
STERLIN 40,6633 % -0.1
FRANG 35,6357 % -0.3
ALTIN 2.398,63 % 0,21
BITCOIN 64.034,48 1.084
reklam
Eren Emrullah Soydemir TÜM YAZILARI E-POSTA GÖNDER

EREN SOYDEMİR: DOĞRU OLAN KİŞİLER ÜZERİNDEN DEĞİL İLKELER ÜZERİNDEN SİYASET YAPILMASIDIR.

Yayınlanma Tarihi : Google News
EREN SOYDEMİR: DOĞRU OLAN KİŞİLER ÜZERİNDEN DEĞİL İLKELER ÜZERİNDEN SİYASET YAPILMASIDIR.
reklam

1- Kendinizden biraz bahseder misiniz? Siyasetçi kimliğinizin dışında gazeteci ve yazarsınız. Bunun dışında üretim kolunda faaliyet gösteren bir şirketin ortağısınız. Bize biraz kendisinizden bahseder misiniz?

Öncelikle kendimden bahsetme konularında pek de iyi olmadığımı söylerek başlamak isterim. Diğer pek çok siyasetçinin aksine toplumun ve insanların beni anlatmasını tercih edenlerdenim.
1982 İstanbul doğumluyum. Ortaokul ve Lise öğrenimimi İSTEK Vakfı’nda gördüm. Yakın geçmişin eğitim kalitesinin farkını okul yaşantısının her dakikasında hissetmiş olmanın günümüzde ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi fark etmiş durumdayım. Lise’de pozitif bilimlerin etkisinde bir ekole dahil olarak biyomoleküler dalının önemli isimlerinden olan Prof. Tunaya Kalkan hocanın öğrencisi oldum.
Almış olduğum eğitim sırasında çeşitli bilimsel alanlarda başta geçmişin önemli kurumlarından Tubitak’da “canlı doğası ve elektrik alan” gibi alanlarda proje çalışmalarına imza atma şansına eriştim.
Lise sonrasında İşletme alanında lisans eğitimi alarak yaşamın zorlu evresine atıldım. Mizacım gereği her zaman girişimci bir karaktere sahip olduğumdan dolayı henüz üniversiteye kaydımı gerçekleştirmeden iş yaşantısına atıldım. Dönemin önemli teknoloji firmaları için ARGE faaliyetleri başta olmak üzere çeşitli alanlarda çalıştıktan sonra lisans eğitimimi gerçekleştirmek amacıyla Üniversitede soru işaretleri ile girdiğim “işletme” bölümüne kaydımı gerçekleştirdim. Branşımla alakalı çalışma fırsatı bulduğum için üniversitede aldıkları eğtim ile ilgili mesleklerini yapamayan bir çok genç insanımıza oranla daha şanslı bir süreç yaşadım.
Doğrusunu söylemek gerekirse AKP öncesi “eski ama daha yaşanılabilir ve mutlu” bir Türkiye’ye denk gelmek günümüz ile kıyaslandığında bir ayrıcalık.
Sonrasında iş hayatında ithalat-ihracat, pazarlama, yönetim ve organizasyon fonksiyonları başta olmak üzere çeşitli şirketlerde çalıştıktan sonra 2006 yılından itibaren kendi kurmuş olduğum işletmelerin yönetimini üstlenmiş bulunmaktayım. Her dil bir insan kavramına inandığım için iyi derece İngilizce ve Almanca dışında diğer dilleri de öğrenme gayretini zevkle sürdürüyorum.
Uzun bir giriş oldu sanırım. İş yaşantısı dışında siyaset alanında 2010 yılından bu yana CHP saflarında aktif olarak yer almaktayım. Halk Partisinin bir neferi olmaktan gurur duyduğumu belirtmek isterim. Siyasetin sıcağına 2010 Yerel Seçimlerde Sultangazi Belediye Başkan adayımız Ercan Karabayır’ın seçim kampanyasını koordine etmekle atıldım. Sırasıyla partinin Örgütlenmden Sorumlu ilçe bşk yardımcılığı, İl Sosyal Politikalar Bşk. Yardımcılığı gibi görevlerde bulundum. Özellikle İstanbul İL başkanlığı çatısı altında sosyal politikalarda çok önemli çalışmalarda bulunma fırsatı elde ettim. Örnek vermek gerekirse Atık Kağıt Toplayıcılarına AKP hükümetinin 2014 yılında kesmiş olduğu cezalar sonrasında koordinasyonunu yürütmüş olduğumuz etkinliğe Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun çok içten ve inançlı liderliği sonrasında emekçilere kesilen bütün cezalar iptal edildi. Bu olay Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefeti sonrasında AKP’nin atmış olduğu ilk ve en önemli geri adımlardan bir tanesidir.
Hele ki Genel Başkanımızın İL başkanlığında gerçekleştirdiği geniş katılımlı toplantıyı ve ulusal bütün kanallarda yayınlanan emekçi manifestoyu unutmam asla mümkün değil. Bir kişini çağrısı binler yüzbinler oldu ve AKP’nin yaptığı haksızlığın önünde set oldu. Muazzam bir etkinlikti.

2-Ülkemizde siyasetin işleyişi ve niteliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Siyaset sizce ne için yapılıyor sizin siyasette yer alma nedeniniz nedir?

Ülkemizin siyaset düzleminden öncelikle genç bir birey olarak memnun değilim. Siyasetin daha düzeyli yürütülmesi gerektiğine inanıyorum. Siyaset ivedilikle gençleştirilmeli, ahlaklı bir hale getirilmeli. Bu nedenle siyasi ahlak yasasının çıkarılması çok önemli bir adım. Ancak herşeyden daha önemlisi Siyaset üreten bir mekanizma haline getirilmeli. Bu ülkede çiftçinin, öğrencinin, emeklinin, yoksulun ve kadınların sorununu siyaset çözemeyecekse ne anlamı kaldı?
AKP’nin yapmak istediklerini anlıyoruz biliyoruz. Gördük. Peki muhalefet ne yapmak istiyor bilen var mı? Putin tek kutuplu dünya düzeni bitti diye demeç verdi. Tek bir kutuplu yapı doğanın temel yasalarına aykırıdır. Canlıların simetrik olarak göz, kulak, el-ayak gibi organlarının/uzuvlarının evrimleşmesi asla boşuna değildir. Bu evrim süreci içinde bulunduğumuz Dünyayı daha iyi görmeye ve duymaya, en önemlisi üç boyutlu algılamamızı sağladı. O nedenle tek kutuplu Türkiye Maalesef şu anda Dünya’yı da içinde bulunduğu durumu da algılamaktan uzak. Bunun tüm sıkıntısını yeni kuşaklar sonuna kadar yaşıyorlar. Daha doğrusu hepimiz yaşamakla beraber yeni nesil resmen bu sorunun içine doğmuş oldu.
Neyse ki son 10 senedir tek kutuplu siyaset tasarımı ülkemizde de evrimleşerek iki kutuplu hale geldi. Özellikle Sn. Kılıçdaroğlu’nun ADALET YÜRÜYÜŞÜ sonrasında bu tek kutuplu egemenliğin sona erdiği toplum tarafından anlaşıldı. Karşılık bulduğunu da hepimiz gördük.
Herkes genç bireylerin siyaset yapmasını ister. Ben de genç bir siyasetçi olarak bu tazelenmenin yaşanmasını isterim. Ancak bu geçmiş deneyimlerin göz ardı edilmesini doğurmamalı. Kılıçdaroğlu gibi isimlerin tecrübelerini almak ve bunu yeni nesil siyasete aktarmak önemli. Bunu gerçekleştirmemiz halinde ülke stabil/kararlı bir siyaset düzlemine kavuşacaktır.
Korkulması gereken yaşı ileride olup kendisi yüzlerce yürüyenler değil de yaşı ömrünün çeyreği olup zihnen yaşlananlardır. Siyasetin genetiğinde doğru ve sağlıklı olanı aktarmak oldukça zorken, sakat ve sıkıntılı anlayışın atlama yapması oldukça kolay ve sık rastlanabilir bir durumdur. Yani lacivert takım elbiseli eli çantalı siyasetçi anlayışının yaşı yok maalesef. Bu durumun engellenmesi halkını seven, çalışkan, okuyup araştırmaktan bir dakika bile geri durmayan ve dünyaya entegre olabilmiş gençliğin siyasete yani ülke yönetimine dahil edilmesiyle mümkün. Unutmamak gerekir ki Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları çocuk yaşta gittikleri cephelerden sonra oldukça genç yaşta bir ülke kurmak için mücadele verdiler. Onları farklı kılan bir davaya inanmış, eğitimli ve yurdunu seven insanlar olarak yetişmiş olmalarıydı. Ne mutlu ki başardılar. Şimdiki gençler olarak bizler de başarmalıyız. Başaracağız. Bir gemicilik deyimi vardır; Pruvanız Neta, rüzgarınız kolayına olsun! Rüzgarımız kolayına olmasa da (22 yıllık gerici iktidardan biliyoruz) Pruvamız yani yönümüz net olmak zorunda!


3- Gazete İçerik yayın hayatının 5. yılında, sosyal medya ile başlayan bu serüvene sonrasında İçerik TV’de dahil oldu. Sosyal medya üzerinden pandemi sürecinde evlere kapandığımız dönemde 50 civarında program gerçekleştirmişsiniz. Kısacası İçerik ile buu yolculuğa nasıl başladınız? İçerik Medya grubu olarak ilerleyen dönemdeki projeleriniz neler?

Siyaset düzleminde yazılması söylenmesi gereken o kadar çok şey var ki. Temel sorun nelerin söyleneceği ve bunları kimin söyleyeceği! Kirli hesaplar ve pazarlıkların olmadığı bir düzlem yaratmak amacıyla Gazete İçerik ile yayın hayatına girme kararı aldık. Söylenmesi gerekenleri söylemek cesur insanların işidir. Biz her zaman ülke ve toplum meselelerinde cesur olunması gerektiğine inandık. Kimdik biz? Bir avuç insan. Ama insanı seven, doğaya aşık, haktan hukuktan yana ve emeğe değer verenleriz. Bu açıdan kimse bize söz hakkı vermiyorsa kendimiz bu hakkı alırız dedik ve taze bir nefes gibi açılan bu pencereyi açtık. Yani Gazete İçerik. Oldukça kısıtlı imkanlara rağmen toplum nazarında kıymet ve karşılık gördük. İnsanlar bu pencereyi açtılar ve oradan gelen taze fikirlere, düşüncelere kulak kabarttılar. Henüz yeni başladık ve yolumuz uzun, gençliğimiz var. (Ekrem Başkan telif hakkı istemez umarım.)

İçerik TV’ye gelecek olursak. O muazzam naif ve amatör bir ruhla ortaya konan bir proje olarak başladı. Covid salgını dünyayı kırıp geçirirken oturup beklemek istemeyen bir kişinin kendisi gibi halkı aydınlatmaya çalışan insanlarla buluştuğu bir platform olarak başladı. Ülkemizin önemli siyaset, sanat ve akademik çevrelerinden bir çok değer katıldı. Güzel ve faydalı yayınlar oldu. Profesyonel stüdyo ortamını kurmak üzere çalışmalara başladığımızı ilan edelim. Yakın zamanda İÇERİK TV tüm sosyal mecralara izleyicisi ile buluşacak. Çok değerli konukları ve nitelikli programlarıyla birlikte.
Dostlarımızdan bizleri takip etmelerini istiyoruz.



4-İktidarın yıllardır değişmeyen eksiklerini ve hatalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce muhalefetin çözüm anlayışı nasıl olmalı? Türkiye’de neler değişmeli?

İktidarın eksiği demek artık kendisi eksik bir anlatım. Türkiye’nin TEK EKSİĞİ ve eksisi iktidarın kendisidir. Türkiye’de acilen ülkenin sorunlarını çözecek bir yönetime ihtiyaç vardır. Bu ertelenemez bir gereklilik halini almıştır. Ülkemizde adeta iktidar eksik. Herhalde kurulduğu andan bu yana böyle bir garabet görülmemiştir. Hepimiz gördük ve yaşadık ki Cumhuriyet rejimine düşman bir anlayış tarafından sistem değiştirildi. Bu değişiklik sonrasında sonsuz yetkilere ve elindeki güce rağmen muhalefeti suçlayan bir anlayış görüyoruz. En son Cumhurbaşkanı partisinin grup toplantısında keşke akaryakıt fiyatları yüksek olmasaydı dedi. Bu inanılmaz Bir şey. Acilen Cumhuriyet’in kurucu-aydınlanmacı değerlerine geri dönülmesi gerekmektedir. Ülkemizde tekrar “denetlenebilir” bir yönetim anlayışı ve güçler ayrılığı sağlanmalıdır. Hukuk yeniden tahsis edilmelidir. AKP ilçe yöneticilerinin vb vasıfsız insanın hakim-savcı olduğu ülkede adalet aranır mı? Eskiden bütün kurumlar sayıştay denetimindeydi. Şimdi ise hesap verilmeyen rantiyeler haline getirildiler. Halkın Cumhuriyet ile elde edilen kazanımları gasp edildi. Bu düzene acilen dur demek zorundayız. Muhalefetin birinci görevi bu olmalıdır. Unutulmaması gerekir ki hukukun olmadığı yerde ekonomi işlemez. Hatta ekonomiyi bırakın hukuk düzeninin olmadığı yerde “devlet” kavramı içi boş iki heceli bir kelimedir.
Ülkede hukuk işler vaziyette olsaydı Cumhuriyet’in ekonomik atılımları olan ve halkın öz sermayesi olan “şeker fabrikaları, Kağıt Fabrikası Seka, Türk Telekom, Tank-Palet gibi şirketler haraç mezat gasp edilmez; Rafineriler, Limanlar, Otoyollar,köprüler ve daha niceleri fiyatları şişirilerek, ödeme garantileri verilerek üstlenilmezdi. Bütün bu yapılanlar hukukun işlediği demokratik ülkelerde asla kabul edilebilecek ve üstü örtülebilecek şeyler değildir. Bu bakımdan ülkenin soyulması, halkın yoksullaştırılması ve birilerinin zenginleştirilmesi suçlarının sorumlularının da adalet önüne çıkarılması gerekmektedir. Yani önce Hukuk!
Sonrasında ülkenin kurucu değerleri gibi “üretici değerleri” de yeniden canlandırılmalıdır. Yakın kuşaktakiler hatırlar; eskiden bir söz vardı; Türkiye kendi kendini besleyebilen Dünya’daki yedi devletten birisidir. Şimdi ne oldu peki o ülke gitti et yiyemeyen, ekmek için kilometrelerce kuyruk bekleyen, araç alamayan – aracına yakıt koyamayan hale geldik? Bunların sorgulanması gerekiyor. Fakat şunu belirtmem gerekir ki bir siyasetçi olarak toplumun en üstten en alta kadar (orta tabakayı zaten bırakmadılar) her kesimiyle konuşuyorum. Aldığım izlenim beş sene öncekinden çok farklı. O hararetli RTE ve AKP savunucusu kesimden eser kalmamış. Öyle bir kesim kalmamış. İnsanlar fakirleşmiş, yoksullaşmış, hayata küsmüş. Gencinden yaşlısına durum bu. Üretmeyen bir ülkede zaten ekonomik refah olamaz. Refahın olmadığı hiç bir yerde de mutlu insan olması mümkün değildir. Bu toplumun en çekirdek yapısı olan Ailede de böyle, kitlelerde de böyle.
Tüm bu acı gerçek doğrultusunda acilen üreten bir ülke olma refleksine dönmek zorundayız. Ülkenin üretici değerlerine geri döndürülmesi gerekiyor. Tarım, hayvancılık, sanayi, bilim ve eğitim başta olmak üzere her alanda destekler, hibeler ve yatırımlar gerekli. Hem de hiç vakit kaybetmeden. Hemen!
Üretim olursa istihdam olur, katmadeğer olur, ticaret olur, ihracat olur. Tüm bunların olması durumunda gençler için istihdam alanları yaratılır. Çalışan insan emeğinin de karşılığını alırsa mutlu olur. Hiç kimse bu hayatta umutsuzluk içerisinde çırpınmak istemez. Gençleri mutlu edebilirseniz ülkenin gelişimini de sürekli hale getirirsiniz. Aksi halde o kadar zahmet sonucu yetiştirdiğini nitelikli insan hazinesi başka ülkelere kayar. Siz seyredersiniz ve “Göster bakayım telefonunu” diyen dayıların-teyzelerin üretmeyen emekliler ülkesine dönüşürsünüz.
Durumu toparlamak için halen imkan ve süre mevcut..

5-Genç ve yeni nesil bir siyasetçi olarak gençlerin yaşadığı zorluklara değinir misiniz? Bilindiği üzere ülkemizde bir gelecek göremiyorlar. Sizce yeni nesil bir siyaset anlayışı ile bu olumsuzluklar gidelir ve geleceğe umutla bakılabilir mi?

Bu iktidar kendi eliyle x-y-x kuşağı dediği kuşakları muhalefete teslim etti. Hatayı da burada yapıyorlar. Farkındalar ancak geri döndürebilecek mekanizmaları yok. İnandırıcılıkları da kaybolmuş durumda. Çağımız artık teknoloji çağı, yaşlı kuşakları kandırabilmek mümkün iken gençleri dünyaya entegre oldukları için kandırmak da oldukça zor. Vatan millet sakarya edebiyatı da cebinde 10 lirası olmayan ve bir sinema biletinin 100 LT olduğu ülkede tutmaz.
İnovasyon projelerine öncelik verilmesi gerekmektedir. Gençlerden ne beklenir? Eğitimlerini en iyi şekilde tamamlamaları ve üretime dahil olmaları. Hayatın işleyişine katılmaları beklenir. Bunun için de gerekli şartları oluşturmak zorundayız. Covid sürecinde Biontech firmasının kar marjına bakın Türkiye’nin en büyük holdingini satın alabilecek derecede kar ettiklerini görürsünüz. Yaklaşık 11 Milyar Euro kar açıkladılar! Bu şu demek; Türkiye’ye gelseler binlerce kişi çalıştıran en büyük bankalardan istediklerini satın alırlar. Bir de kanser aşısını bulduklarını düşünün. Bu başarının mimarları Türkiye’den eğitim için Almanya’ya giden iki genç bilim insanı. Türkiye ile Almanya arasındaki mental fark zamanı geldiğinde ekonomik değere de dönüşüveriyor. İşin özeti genç beyinleri buluş yapmaya, üretmeye ve ülkeyi kalkındırmaya ikna etmeniz gerekiyor. Bu nasıl olacak derseniz tabi ki yönetimi de onlara bırakarak derim.

6- Bir kitap çalışmanız olduğu bilgisini aldık. Kitap ne hakkında biraz bahsedebilir misiniz?

Siyaset yaparken en çok ihtiyaç duyduğum şey yararlanabileceğim doğru kaynak kitap olmuştur. Siyasette işin felsefesi ve ideolojisi dışında, hitabet, sosyal iletişim, ekonomi-sosyloji-tarih vb kulvarlar sürekli ilgilenilmesi ve yararlanılması gereken alanları oluşturuyor. Toplum bilgiyi gerçekten işleyen ve kendisine ileten insanı her zaman taktir etmiştir. Ben de kişisel olarak bu şekilde herhangi bir konuda fayalanmak isteyeceğim ilham veren bir kaynak kitap yazma gereği hissettim. Bu nedenle “Liderlik Felsefesi” isimli kitabımı tamamladım. Yakın zamanda okuyucularla buluşacak. İlk kitap olması dolayısıyla oldukça heyecan verici bir süreç diyebilirim.

7- Son olarak geleceğe dönük umuda dair mesajınızı alabilir miyiz? Okuyuculara ne söylemek istersiniz?

Bu ülkeyi kanla-gözyaşı ve terle inşa eden bir neslin evlatları olarak umutsuzluğa ve karamsarlığa asla yer olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bizden öncekiler hiç yılmadılar. Çok daha zorunu yaşadılar ancak çok daha kıymetlisini başardılar. Bir ülke ve bir Cumhuriyet bıraktılar. Öncelikle ülkemizdeki herkesin bu tarihsel gerçeklik üzerine düşünmesini isterim.
Bizden çok daha kötü durumda olup çok daha ileri düzeyde başarılara imza atan nice ülke oldu. Finlandiya geri kalmışlığın en ağırından en gelişmiş ülke seviyesine erişebiliyorsa Nokia gibi dünya markaları çıkarabiliyorsa, Almanya 2. Dünya Savaşında tamamen yıkılıp sadece 25 sene içerisinde bugün ki ülkenin temelini atıyorsa, 2 büyük şehrine atom bombası atılan Japonya teknoloji ve kalkınma timsali oluyorsa asla unutmayalım ki bizim bu örneklerden eksiğimiz yok fazlamız var. Yapılması gereken çok basit; geleceği planlamak ve daha çok çalışmak. İnanıyorum ki o zaman gençlerin ve kadınların, çocukların ve yaşlıların, bu ülkenin güzelim doğası ve tarihi içinde mutlu bir ülke inşa ettiklerini göreceğiz.
Bu zorba düzenin karanlığı bizleri yıldırmamalıdır. Önümüzdeki aydınlık yıllar karanlığın sonundaki aydınlıkta yatıyor. Bütün ümidim gençliktedir diyenler yanılmadılar! Gençliğe inanalım.

reklam