

Ekrem İmamoğlu, paylaşımında kısa biyografisini özetledikten sonra “bunlar suçsa ben suçluyum”diyerek kendince savunma yapmış.
İmamoğlu’nun siyasetin en üst perdesinden konuşup uluslararası medya kuruluşlarına, “Türkiye’de demokrasi hukuk dışı uygulamalarla katlediliyor, yargı siyasallaşmış durumda” şeklinde açıklamalar verdikten sonra, birden bire hayat hikâyesini anlatmaya yönelmesi ve “bunlar suçsa ben suçluyum” söylemine sığınması, siyasal düzlemini ciddi biçimde aşağı çektiğini göstermektedir. Zira demokrasi ve hukuk iddiası, kişisel başarı kronolojisiyle değil; tutarlı, tutarlı olduğu kadar da cesur bir duruşla anlam kazanır. Bu söylem değişimi, İmamoğlunun bu iddianın ağırlığını taşıyamadığını açıkça ortaya koyuyor.
Kaldı ki İmamoğlu’nun hayat hikâyesinin ve kendince iddia ettiği başarıların , iddianamede isnat edilen suçlamalarlada bir ilgisi yok. Bence önce 3.741 sayfadan oluşan iddianameyi okuması gerekir. Ayrıca binlerce sayfalık delil klasörleri de var ve asıl gerçekler ve başarısızlık hikayeleri orada duruyor.
İmamoğlu hamasetle ancak iyi niyetli ve saf vatandaşları bir süre etkileyebiliceğini fakat mahkemelerde bu tür söylemlerin hiçbir karşılığının olmadığını artık idrak etmesi gerekiyor.
İmamoğlu’na “seni Cumhurbaşkanı yapacağız” diyen bir sürü hayalperest var. Bunlar maalesef doğruyu söylemiyorlar ve yanındaymış gibi görünmeye çalışıyorlar. Eminim İlk fırsatta da da terk edecekler. İmamoğlu’nun en yakınında olanların bile kendisinde. uzaklaşmanın hesabını yaptığı söyleniyor. Ben ise hesap kitap yapmadan, gerçekleri dile getiriyorum. Bu sözleri kendisine ancak eşi,oğlu, annesi ve babası söyleyebilir… Bir de ben söylemiş olayım.
İmamoğlu’nun içinde bulunduğu sosyal ve siyasal ilişkilerin tamamı çürümüş ve yozlaşmış durumda. Siyaseten referans olma vasfı da artık etkisizleşmiş halde. önümüzde ki Kurultayda istediği kişilerin Parti Meclisi’ne girmesi bile mümkün görünmüyor. 3-5 kişiyi mecburiyetten PM ‘ye alacaklar ama bu kadar, fazlası olmayacak.
Parti yönetiminin kendisine verdiği destek, gerçek iradeden değil mecburiyetten kaynaklanıyor. Siyasi kulislerde de bu konuşuluyor. . Partiyi yönetenlerin İmamoğlu’ndan bağımsız bir gelecek planlıyorlar, 39. Olağan Kurultay da bunun ilm adımları atılmış olunacak.
Bence, İmamoğlu durumunu doğru okuyup ve başının çaresine bakması lazım. Artık yargılandığı davanın esasına girip , gerçek somut ve savunma delillerine dayanan bir savunma hazırlaması lazım.
Batı dünyasının emperyal güçlerine bel bağlayarak Türkiye yargısından istediğini elde edemez. Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve diğer NATO ülkeleri; Türkiye’de güçlü bir hukuk devleti ve bağımsız bir ekonomik yapı istemezler. Bu halk, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bu sömürgecilere karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazandı. İmamoğlu ise bugün o güçleri dost olarak görüyor.
Bizim derdimiz; laik, demokratik, hukuk devleti ilkelerine bağlı, tam bağımsız ve güçlü bir Türkiye’yi hayata geçirmek.
Bu ülkenin ihtiyacı; dışa bağımlı, ilişkilere mahkûm, pazarlıklarla ayakta duran bir siyaset değil. Bu ülkeye işbirlikçi değil, cesur bir lider lazım. İşte tüm bu nedenlerle bu lider Ekrem İmamoğlu olamaz.
Hatta el yükselterek şöyle de diyebilirim !
Bir an için şöyle düşünelim ; farzedelim ki İmamoğlu’nun diploma problemi yok, yolsuzluktan hakkında açılan bir dava yok, parti içinde kendisine karşı gelen muhalefette yok ve Cumhurbaşkanı adayısı. İşte bu durumda dahi ülkenin ihtiyaç duyacağı lider yine Ekrem İmamoğlu olamaz.


